Press enter to see results or esc to cancel.

Hoşgeldin Ey Şehri RAMAZAN!

Sizleri çok özledim. İki haftalık tatil anılarımı, gezdiğim gördüğüm yerleri beynimin her hücresine işledim, zamanı geldikçe sizlerle paylaşacağım.

 

Güzel, keyifli anlar olduğu kadar üzüldüğüm, duygulandığım anlarımda oldu. Çocukluğumun geçtiği rahmetli babamın göz bebeği yazlığımızdaydım. Her köşede babam vardı. Anılar hep gözümün önündeydi… Hayatta olduğu gibi yazlıkta da sonbahar olmuş, yaprak dökümü gibi başta babam sonra komşularımızdan birkaç kişi sonsuzluğa uğurlanmış. Sahipleri gidince evler sessizliğe bürünmüş… ‘Sözleşmeden Buluşuverir Kırık Kalpler’ yazımda bahsettiğim Mehmet amca da vefat etmiş. Sizlere eşi ile olan muhteşem aşklarını yazıda anlatmıştım, şimdi ise yalnız kalan eşini onun anılarıyla o evde hayata tutunuşunu anlatacağım önümüzdeki haftalarda…
Sevgili dostlar, size bir itirafta bulunmak istiyorum. Manisa’dan uzun süre ayrıldığım her zaman, döndüğümde nerdeyse toprağını öpecek hale gelip, geri dönüyorum. Küçük olabilir, denizi olmayabilir. Herkesin şikayet ettiği sıkıntılar yaşanabilir ama ben Manisa’yı çok seviyorum. Nereye gidersem gideyim çok özlüyorum Manisa’yı ve Manisalı olduğumu gururla her yerde söylüyorum. Çok övdüğümüz örnek gösterdiğimiz çağımızın hastalığı ’gösteriş’ merakımız yüzünden ‘’O şehirde yaşamalıyım’’ diye düşündüğümüz şehirlerin sandığınızdan çok fazla sorunu var. O yüzden doğduğumuz, doyduğumuz, yaşadığımız şehre vefa borcumuz var kıymetini bilelim.

 
Sorunları değil, güzellikleri paylaşalım. Sürekli yazdığım bir konu, şehirler coğrafik olarak güzel olabilir ama içinde yaşayan insanlar şehre ruh ve canlılık katar. Kaçıp gitmek kolay, cesaret gerektiren kalıp kaldığın yeri güzelleştirebilmek. Tüm Manisalılar, Manisa’da yaşayan herkes kenetlenir bir olursak şehrimizi her yönden iyi yerlere getirebiliriz. Manisa’da Sayın Valimizin desteği ile çok güzel projeler yapılıyor. Özellikle, Manisa Marka Şehir olma yolunda emin adımlarla ilerliyor.
***

11 ayın Sultanı, bütün yılın yükünü sırtına alıp, bütün günahları ve kötülükleri bu dünyadan uzaklaştıran bereket ayı… Hoş geldin, merhaba Ey şehri Ramazan…

Çocukluğumda Ramazan yazın en sıcak aylarına denk gelirdi. Ramazan gelmeden önce evler temizlenir, babam ramazan alış verişi ile mutfağı ramazana hazırlardı. Ananem ramazan arifesinde sahur için meşhur Selanik böreklerini açardı. Ramazan ayı boyunca evimizde misafir eksik olmadığı için genelde sahura kadar oturur davulcunun gelmesini balkonlarda beklerdik.
Ramazanda iftar davetleri çok olurdu. Komşu, akraba, herkes birbirini iftara davet ederdi. İftar saatine yakın çarşı hareketlenir, herkesi iftara yetişme telaşı sarardı. Topun patlamasıyla oruçlarımızı açardık. İftarda sıcacık ramazan pidesi ve ananemin elleriyle hazırladığı tarhana çorbasını içmenin zevki paha biçilmezdi. Çorbadan sonra akşam namazı için yemeğe ara verilirdi. Ramazanın ilk iftarında babacım kendi elleriyle güveç yapardı. Güveçten sonra tereyağlı pilav yada makarna, kuru meyvelerden yapılan komposto, ananemin deyimiyle hoşaf ile sunulurdu.

İftardan sonra erkekler teravih namazına uğurlanır. Evde kalan bayanlarda namazdan sonra tamamlayamadıkları günlük sohbetlerine devam ederlerdi. Camiler mahyalarla süslenirdi.

Bana göre o devirde Kuran’ın manasını bilen çevremdeki tek insan babamdı. Arapça bilir, anlayarak okur ve yazardı. Kuran’ın insanlara doğruluğu, erdemi, harama itibar etmemeyi ve kul hakkı yememeyi,hoşgörüyü öğütlediğini söylerdi. Nur içinde yat babacım, bana da iyi ki öğretmişsin, her okuyuşumda içimi aydınlatan huzur bulduğum Kuran’ı …

 

Eski ramazanları özledim galiba… Yada çocukluğumu özledim… Bu özlem hepimizin içinde var biliyorum. Özlemimizi biraz olsun azaltmak ve eski ramazanları yaşatmak bizlerin elinde, modernleşmek adına gelenek ve göreneklerimizi unutmadan unutturmadan genç nesillere aktarmak bizlerin elinde…

 

Sevgiyle kalın…

 

Comments

Comments are disabled for this post